Çikolata aşkı

Benim başıma bu dertleri açanın Mayalar olduğunu tahmin ediyordum ama araştırınca emin oldum.

Mayalar bir hayvanın ağacın birinden birşeyler koparıp yediklerini görünce hemen ağacın dibine gidiyorlar.

Mayalar çok biliyorlar ya,hemen çekirdeklerle ilgileniyorlar ve deneye yanıla çikolatalı içeceği buluyorlar.Vikipedinin yazdığına göre,Aztek kralı,Moctezuma günde 50 fincan çikolata içiyormuş. Bence yalan o. Şehir efsanesi.

Ölür yani, o kadar çok içemez.Ya fincanı yüksük kadardı ya da sulu çikolata verdiler adama.

Çikolatanın Türkiye’ye gelişi ise 1927.Oysa İngilterede 1700 lerde çikolata evleri var.Ama en eski çikolata izi bundan 2600 yıl önceki bir çömlekte.2600 yıl önce,çikolata efsane olmaya başlamış bile.Homosapien koşarak eve geliyor ve karısının ona verdiği çikolatayı içerek gene koşarak gidiyor ve dinazoru vuruyor.İşte çikolata budur.Adama dinazor vurdurur.

Önceleri içiyorlarmış çikolatayı. Sonra İngilizler işi kalıplara dökerek sert çikolata yapmışlar.Eskiden bu kadar ince çikolatalar da yoktu.Kalıplar kocamandı.Koy başının altına yastık gibi,oh misss.

1945 de ikinci dünya savaşı bittiği zaman ben doğduğum için,ülkem savaşa girmemiş olsa da yokluk vardı.Ben aklımı başıma toplayıp da çikolata ile tanıştığım zaman şimdiki gibi her yer çikolata değildi.Şemsiye gibi çikolatalar vardı.Sakin sakin hiç bitmesin istediğimiz için yalardık.Dikkatinizi çekerim,yemezdik,yalardık.Tam altın görünümünde olan çikolatalar vardı.Sıcakda erirdi ve canım çikolatanın yarısından fazlası kağıtlara yapışıp kalırdı.Kağıtları emer dururduk.

Evlerde renkli kağıtların içine sarılmış olan çikolataların adı “misafir çikolatası”ydı.Çocuklar yemez,yiyemezdi.Misafir çikolataları sımsıkı saklanırdı.Biz çocukların işi de evin girdisini çıktısını karıştırarak mutlaka o çikolataları bulmak olurdu.Çikolataları bulup da tek tek yiyince,sanki bitmeyecekmiş gibi gelen çikolatalar biter ve sonuç olarak dayak yenirdi.

Çikolatalar çoğalmaya,çeşitlenmeye başlayınca ben de seçici oldum.İçinde likör olanları tercih etmeye başladım.

Ama likörlü çikolatalar Almanyadan geldiği için kıymetliydi.Siz hiç vişne likörlü çikolata yediniz mi?Gözlerinizi kapatır ve yavaşca ağzınıza atarsınız.Isırınca dilinizin üstüne bir sıvı yayılır.İşte o vişnedir.

Yavaş,yavaş çiğnersiniz ve üfff.

Sütlü çikolatalar daha tatlı olduğu için diyet olsun diye bitter yemeye başladım.Her tür yiyeceğe dayanabilirim ama çikolataya asla.

Bir kere çok faydalı.Bana, neden hep suratımda muzip bir ifade ile dolaştığım sorulursa, yanıt bendeki endorfin hormonudur.Nereden mi geliyor bu hormon,tabii ki çikolatadan.Daha koklayınca bile kendinden geçiyor insan.Benim koklamama da gerek yok,çikolata denilince ben benden geçiyorum zaten.

Bu arada benim gibi bir çikolata delisi Berlin’e gidince onu nereye götürürler,tabii ki çikolata evine.

Fassbaender&Rausch,iki katlı bir çikolata evi ve anlatılamaz ancak yaşanır dediklerinden.Daha kapıdan içeri girer girmez kocaman çikolatalardan yapılmış evler ve masal kahramanları var.

Hem de bir el mesafesi kadar yakın,hem de bir ağız mesafesi kadar yakın.Herşeyden bir ısırık almak isteyerek dolaşıp üst kata yemek yemeye çıkınca da söylediğiniz çorbanın içinde bile çikolata olduğunu görüyorsunuz. Ben oradan en ŞEKER halimle çıktım.

Ben anlatanın yalancısıyım,bir istatistik yapmak için kadınlara seks mi yoksa çikolata mı diye sormuşlar.Kadınların ezici bir çoğunluğu çikolata demiş.Nedenini bilmiyorum ve sizler nedenleri sıralayabilirsiniz diye düşünüyorum.

Ben çikolatayı zayıflamak,kan değerlerimi düşürmek,kemiklerimi güçlendirmek,mikroplara karşı kendimi korumak,kanımdaki pıhtılaşmayı önlemek,kendimi iyi hissetmek için yiyorum.

Siz de öyle yapın.