Şubat ayında bir plan yaptık.Dedik ki havalar çok ısınmadan Daday, Azdavay gidelim de oralarda kanyonlarda yürüyelim. Bu işleri kotaran bir gezi kolu başkanımız var. Bizleri toparladı ve 16 mayıs günü yollara düştük. 10 kişiyiz. Hepimiz kadınız. En gencimiz 60 yaşında. Ama pardon bu kez aramıza çok genç biri daha katıldı. Onu saymazsak en gencimiz  60, sayı değişmiyor yani. Bizim kadar çılgın olan bir de rehberimiz var. Bizi tanıyor ve bize katlanıyor. Herkesin  çantası tamam. Yürüyüş ayakkabılarımız tamam. Bunlara ek olarak ayrıca batonlarımız da var. Ben onlara “çomak” diyorum. Arabadan inerken herkes çomağını alıyor ve açmamız 15,kapamamız da 20 dakika sürüyor.

Sabahın seherinde yola döküldük. İlk hedef Safranbolu. Gülüp söyleyerek,durup kalkarak Safranboluya geldik. Safranbolu’da bir gece Gülevi’nde kalacağız. Otelimize akşam üstü yerleştik. Ortam o kadar güzel ki anlatamam. Ortam kadar Gül hanımın ve İbrahim beyin misafirperverlikleri de anlatılamaz. Otelde detaylar var. Ufacık tefecik detaylar ama güzellik katan da o detaylar. Herkes odasına pıt diye gitti ama grubun en yaşlısı olan ben ve arkadaşım çantamızı taşıyan otel görevlisinin peşine düştük ve merdivenleri çıkıp bir iç bahçeye geldik. Sonra gene merdivenleri çıkıp bir  avluya geldik. Sonra gene merdivenleri çıkıp bir konağa geldik. Sonra gene merdivenleri çıkıp odamıza geldik. Tam 87 basamak. Ben merdiven çıkmaya bayılırım! Gülevi,üç ayrı konak. İç bahçelerle bağlanmış. Bizim oda en tepede. Herkes manzaranız iyidir dedi de,minareye çıkınca da manzara güzel. Tuvalet ve banyo eski konakların yüklüğünde. Yani demem o ki bir basamak çıkıp,adımınızı öbür taraftaki basamağa koyup bir basamak da atınca banyoya ulaşıyorsunuz.Kapı da yüklük kapısı olduğu için dolap kapısı gibi. Tam kapanmıyor. Ben girdikten sonra arkadaşım arkamdan mandalladı ve beni orada unuttu. Çok feryat ettim ve çıktım. Derken 87 basamaktan indik ve golf arabalarına binerek Safranbolunun ara sokaklarını ve tarihi yerlerini dolaştık. Güzel bir kent.Korunmaya alındığı için çok bozulamamış. Pek çok güzel mi güzel çeşmesi var suyu akmayan. Muslukları anında çaldıkları için çeşmeler kuru. İnsan kızıyor. Niye böyleyiz? Akşam keyifli bir yemekten sonra otelimize geldik. 87 basamağı son kez çıktım.

Ertesi gün çantaları arabaya koyduk ve Küre dağlarına doğru gittik. Daday’da İksir oteldi bu kez durağımız. İksir otel çok anlatılan ama umduğumuzu bulamadığımız bir hayal kırıklığı oteli oldu. İşletme yok. O kadar söyleyeyim.

Nerelerde ne var yazmayayım da öğrendiklerimden aklımda kalanları sıralamaya çalışayım;Daday’da tüberküloz hastahanesi varmış. Ormanın içinde olağanüstü bir yerde. Planları İsviçreden alınmış. En modern hastahaneymiş. MİŞ. Artık yok. Kapalı. Hem de Dadaylı bir siyasi kapattırmış. Veremin hortladığı bir zamanda harika fikir. Hoyratmıyız acaba? 812 çeşit endemik bitki var küre dağlarında. Hikaye değil,tescilli. Orman her yer orman. İmara açacaklar diye içimiz cız etti. Orman olmayan yerlerde de binbir çeşit çiçek ve böcek var. En çok da çam ormanı. Çamların en körpe yapraklarından,en uçlarından reçel yapıyorlar. İçinde bol miktarda silisyum dioksit olan bir besin. Silisyum dioksitin nelere iyi geldiğini biliyorsunuz. Bu canım ağaçlara bir böcek musallat oluyor ve kabukla  ağacın arasına giriyor. Bu böcekle mücadele için yukardan yani uçakla ilaçlama yapamıyorlar zira arılar da ölüyor. Feramon denilen bir ilacı ormanda kapların içinde ağaçlara asıyorlar. Böcekler bu ilacın kokusuna geliyorlar ve ölüyorlar.

Dadayda 80 tescilli konak var. Tescilli olmaları iyi oluyor zira kafalarına göre yıkamıyorlar.

Safranboluda Tokatlı Kanyonuna indik .547 basamak. Bulak Mencilis Mağarasını,Pınarbaşında Horna kanyonunda Ilıca şelalesini, Valla Kanyonunu gördük.

Valla ben artık Valla kanyonuna gitmedim. Çok da iyi ettim.157 basamak da orada varmış. Bir bahçede oturup gazoz içtim.

Gezi hikayesi 19 Mayıs günü sona erdi. Sabahtan yollara düştük ve uuuuzzzzzzzuuuuunnnn süren bir yolculuktan sonra evlere ulaşıp,yataklara serildik.