Hiç kimse eve yeni gelen ve hiç tanımadığı birini sevmek zorunda değildir. Bunun aksini iddia eden ancak kendini aldatır. Hele o yeni gelen, en sevdiğiniz varlık olan annenizi, daha sonra da eşyalarınızı da elinizden alacaksa ne fena.

Aylar öncesinden çocuğa, anne ve babaya göre müjde ona göre ise vahim haber verilir “Bir kardeşin olacak..”Sonra susulur ve beklenir. Ne desin şimdi çocuk…” İyi peki “ der. “Çok sevindim” der ama için için başına neler geleceğini ve yeni gelecek olanın oyuncaklarını kırıp kırmayacağını merak eder.Daha az sorun yaşayacağını düşünerek kendi cinsinden olan bir kardeşi tercih eder.

Annemin ilki olacağıma dağlara tilki olaydım” sözünü henüz duymamıştır.

Artık eskiden olduğu gibi bebeğin hastaneden alınmayacağını veya leyleğin getirmeyeceğini anne ve babasından daha iyi bildiği için annesinin karnını sık sık yoklayarak,bebeği,kardeşini kontrol eder.

Gelecek “kardeş” denen yabancı için hazırlıklar da başlamıştır. Odası ayrılır veya anne ve babanın odasına “yabancı” için yatak konur. Kendisi için yuva bakılır veya okul zamanı ise okul hazırlıkları başlar. Onu evden uzaklaştırıp “yabancıya” yer açma çabalarıdır bunlar. Olup bitenleri olgunlukla karşılar. Anne ve babası da onun için, onun yanında “ daha görmeden kardeşini çok seviyor.” derler ve o acısını içine gömer.Yeni bir kardeşinin olacağını öğrendiği andan itibaren artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilir.Annesinin sevgisini kaybedeceğini düşünerek,yüreği yanar.

Ama işte beklenen gün gelir! Anne hastaneye gider ve kendisi de anneannede misafir olur.Oysa evinde kalmak daha iyi gelecektir ona. Anne doğuracaktır ama babayı da telaş alır. Baba ve kendisi evde kalsalar,sevginin bölünmediğine ve “şu yeni gelenin” ortalığı alt üst etmeyeceğine biraz ikna olacaktır.Bebek doğunca baba onu annesinin ve bebeğin yanına götürür.Kucağına alamaz. O’ kendi bebeği kadar küçük olan, sahici bir bebektir. Kırmızı suratlı,buruşuk,gözü kapalı biri. “Bak sen de onun gibiydin” derler. Ne alaka! Bir kendisine baksınlar bir de şu “yabancı”ya. Ne alaka! Ama olgundur ya ses çıkarmaz.

Aradan bir iki gün geçince anne “yabancı” ile eve gelir. İşte o an onun bittiği andır. Sevgilisini başkasının kollarında görmek gibidir bu. Ölür ama sesi çıkmaz. Olan olmuştur.

Fakat o da ne “kardeş” denen çocuk üstelik beceriksizin tekidir. Ne kendi başına yemek yiyebiliyor ne de kakasını haber veriyor.Olur olmaz şeyler için bir de ağlamaz mı. Onu susturmak için anne ve baba sürekli kucaklarına almakta ve ilgi göstermektedirler. Yani ilgi görmek için demek ki yemekler artık yenmeyecek diye düşünür ve yemez. Suyunu biberonla içmek için ısrar eder. Hatta bir iki kere altına kaka bile yapar. Bütün sorunu ilgiyi yeniden kendi üzerine çekmektir. Eve gelenlerin”yabancı” ya gösterdikleri ilgi gerçek ama ona olanı ise göstermeliktir.

Kıskançlık insani bir duygudur.

İlk çocuk zaman içinde bu duruma alışmaya başlayacaktır.Kardeş denen “yabancı” yı severken bazen yanağını biraz sıkabilir.Kucağına aldığı zaman o kadar çok sıkar ki kardeş zor nefes alabilir.Parmağı ile gözünü kapatmaya çalışabilir.Anne ve baba tüm bu olumsuz davranışları,karmaşık duyguların ifadesi olarak algılamalı ve ona göre davranmalıdır.Kendi kardeşleri ile olan deneylerini aktarırlarsa birinci çocuklarının da duygularını açıklamalarına fırsat vermiş olacaklardır.Anneler zaman zaman ne kadar yorulduklarından söz ederek, küçük kardeş için yardım isterlerse iyi olur. Kıskançlığın tanımı birinci çocukla birlikte yapılabilir ve duygularını bilmesine yardımcı olunur. Sevginin de tanımının yapılmasının sayısız yararları vardır.

Kardeşe duyulan öfkenin geçici olduğunu ve zor zamanlardan sonra sevginin ağır basacağını ve ömür boyu süreceğini biliyorsunuz değil mi?