Gayet gürbüz bir çocuk olarak büyürken üç yaşımda amipli dizanteri olmuşum. Hayat şimdiki kadar kolay değil. Daha antibiyotik bulunmamış. Kinin var her derde deva.”Kinin de nedir” diye şaşırdınız belki de… Kinin bir ilaç hem de sıkı bir ilaç.Ama ben

yararlanamıyorum.Amipli dizanteriye kinin de bişey yapamıyor.Tabii ki beni hemen doktora götürüyorlar. Çocuk doktoru Prof. İhsan Şükrü beni dikkatlice muayene ettikten sonra,”Yazık, güzel de bir çocukmuş” diyor. Yani benden umarı yok. Gittim gidiyorum. Her gün tahlil yapılacak ve de çok acımasız bir diyet. Sonuçta olduğum kilonun yarısına düşerek yaşamayı sürdürmüşüm. O zamanlar iletişim de bu denli sınırsız olmadığı için kimsenin Afrika’daki açlardan haberi yok,sırf sıska olanın ben olduğumu sanıyorlar.

Ölmüyorum,görüldüğü gibi. ….Daha yaşanacak neler var zira… Üstelik kızlar daha dayanıklı…..Ama olan da oluyor. Beslenme alışkanlıkları çığırından çıkıyor. Annem elinde bir tabak peşimde. O peşimde yalvararak dolaştıkça bende bir tafra.Yemiyorum. Tabakları iteliyorum. Kapris .Şımarıklık. Anlatılır gibi değil.

Aklımın erdiği zamanlara geldim ki şimdi anlatacağım olayı iyi hatırlıyorum. Belki de ilk okuldayım. İlk okul birinci sınıftayım belki de. Annem elimden tutuyor ve bir komşu ziyaretine birlikte gidiyoruz. Rastlantı bu ya yemek yiyorlar. Ev sahibi hanım bana yemek koyup koyamayacağını sorduğu zaman annem hemen benim adıma yanıtı bastırıyor:”Güvem yemez”Sen misin benim için ,benim yerime yemez diyen hiç altta kalmıyorum ve “Yerim” diyorum. Annemin tarafına da bakmıyorum,kendimden emin. Ev sahibi hanım bana koca bir tabak pilav getiriyor. Ben kendi başıma koca bir tabak pilavı yiyorum. Gene soruyorlar:”Biraz daha yer misin?”Annem gene benden önce atlıyor ve “Katiyen yemez” diyor. Ne demek yememek!”Gene yerim” diyorum. İkinci tabak pilav geliyor ve de ben kaşığa sarılıp bitiriyorum ama bu arada gözüm anneme takılıyor. Bana o kadar kötü bakıyor ki insan bakıştan ölse,öleceğim.İkinci tabak pilavdan sonra annem pek huzurlu oturamıyor ve komşu gezmesi hızla sonlandırılıyor.

Elimden muhabbetle değil ama sıkıca tutuyor eve gelirken. Daha kapıdan içeri girmemizle kıçımda terliği hissetmem aynı ana rastlıyor.Bir yandan da sorgu.”Bir daha başka yerde bir şey yiyecek misin?””Hayır” diyorum ama yetmiyor. “Hele bir daha kendi kendine yeme,hele bir daha beni peşinden koştur””Söz” diyorum ama dinleyen yok. Annemin gözünü ,ben pilavı kaşıkladıkça kan bürümüş.Sonuçta sıkı bir sopadan sonra herkes dersini alıyor.

  • Annem bir daha peşimden tabakla asla dolaşmıyor
  • Benim adıma yanıt vermiyor
  • Anneanemin evinde bile bir süre yemek ikramlarına “ben istemem”diyorum
  • Evde yemezsem aç kalacağımı kavradım.

Ayrıca bunu o kadar unutmadım ki çocuğum olduktan sonra da hiç yemek yedirmek için peşinden dolaşmadım ve onun adına yanıt vermedim.

İşte böyle, benim çocukken yediğim iki kaba dayaktan biri” pilav “dayağıdır biri de “sakız”.Sakız dayağı da bir başka sefere.