Bir Okul Masalı
Okullar açılıyor.Anne ve babalar binlerce kere tenbih edecekler çocuklarına koşmamalarını ve terli terli su içmemelerini.Bana da tenbih ettiler mi hatırlamıyorum ama hiç de sanmıyorum. Bana özen gösterselerdi ben bilirdim. Okullar açılırken ilkokul maceralarım aklıma geldi ama ben
, hayata atıldığım okulumu, Çamlıca Kız Lisesine adım atışımı sizlerle paylaşmak istedim.Çamlıca Kız Lisesi. Yatakhanelerin çatı katında olduğu,kışın karın en çok yağdığı ve kurt ulumalarının duyulduğu Çamlıca Kız Lisesi. (“Nerde bu okul? Kurlu murtlu…” dediniz. Hani var ya şu canım Çamlıca tepesi,adına şarkıların yazıldığı yer…Tepesinde dünyada hiç kimsenin reva göremeyeceği şeylerin yapıldığı ,telefon direklerinin antenlerin çekili olduğu yer.)Paşa ,bizlerin okul olarak kullandığımız yeri karısına ev olarak yaptırmış. Karısı,koca köşkü görünce,”Aşk olsun Paşa, bana bu kulubeyi mi layık gördün?” demiş. O kulubede1957-1962 yıllarında 400 yatılı ve 600 de gündüzlü olmak üzere 1000 kızdık eğitim gören.Ben 11 yaşımdaydım. Annem ve babam ,ben onların birbirlerini sevdiklerini zannederken birden ayrılmışlar. Benim yatılı okumama karar vermişler. Bana yatılı okul nedir hiç anlatmadılar.Sadece orada yatıp kalkacağımı ve okumam gerektiğini söylediler. İyi!Annem burnunu çeke çeke (ağlıyor)bana çarşaf ve yorgan hazırladı.Çamaşırlarımı bavula koydu. Askere oğlunu gönderirmiş ve o oğul da şehit olacakmış gibi kınaladı beni.Bense dünyadan habersiz sanki bu işe ben dahil değilmişim gibi dışardan izliyorum başıma gelecekleri. Meğer bir daha hiç görüşmeyecekmişiz annemle.Beni okula babam götürdü ve kendisinin de İstanbul’dan ayrılacağını Kars’ın Kızılçakçak köyüne gideceğini ve okulun artık evim olduğunu beni okula bırakırken söyledi.Göçerler gibi sırtımda yorganım ve tahta bavulumdaki eşyamla Çamlıca Kız Lisesine 11 yaşımda göçmüştüm.Çamlıca Kız Lisesi…Sabah 06.00 da kalk zili ile birlikte açılan yatakhane camları ve ben üşüyorum.Hafta sonlarında çıkmak yok. Çünkü benim gidecek yerim yok. Hafta aralarında,Çarşamba günleri diğer kızların anneleri geliyor.Ev yemekleri getiriyorlar. Ben kedi gibi herkesin dibinde dolanıyorum. Sevgi ve ev yemeği istiyorum. Fırsat bulunca da okulun kocaman demir kapısına okuldan kaçmak için tırmanıyorum.Hademe Abidin efendi beni cılız bacaklarımdan yakalayarak silkeliyor. Kaçıp da nereye gideceğim hakkında ise en ufak bir fikrim yok.Kaçayım da oradan gerisini hallederim diye düşünüyor olmalıyım.Geceleri yatakhanede ışıklar sönünce yorganların altına giriyoruz. Çadır yapıyoruz yorganları. Sümüklerimizi çeke çeke ağlayarak,gündüz annelerin getirdiklerini Çarşamba geceleri yiyoruz. Arkadaşlarım var. Dostlarım onlar. Kardeşlerim.Sadece yiyeceklerimizi değil,herşeyi paylaşıyoruz. Benimle gözyaşlarını ve annelerini paylaşıyorlar.Herkesin yorganı basma.Benim yorganım mavi,tek renk . Ama atlas. Atlas yorgan. Annem giderayak bana neden atlas gelin yorganı yaptı anlaşılır gibi değil. Utanıyorum yorganımdan. Onun için de önce ben dalga geçiyorum ”benim sünnet yorganım” diye. Gülüşüyoruz işte. Çocukluk.Ama ben önce kendimle dalga geçmeyi öğrendim atlas yorganım sayesinde.Velim amcam okulda. Ayda yılda bir kere beni alıyorlar eve. Orada da çok utanıyorum. Sıkılıyorum. Benim evim değil ki orası. İyi de benim oyuncaklarım nerede?Kitaplarım vardı benim onlar da yok. Artık aile olduğumuz ev yok. Tamam da benim eşyalarım hakkında bana bilgi veren de yok. Ben Çamlıca Kız Lisesinde küçücük bir tahta dolabın içindeyim. Bütün mal varlığım ve kendim o kadar yer tutuyorum bu dünyada ve üşüyorum.