images

Havalar soğudu.Hastalıklar başladı.Burunlar akıyor.Size bir önerim var.Anneler,sevgili anneler burnunuzu annenize doğru uzatın ve silinmesi bekleyin. Veya durun durun,en iyisi siz burnunuzu kocanıza uzatın o silsin. Bakalım ikinci kez sildiriyormusunuz? Devam edelim mi bu oyuna..

Sabah kalkınca şöyle kendinize gelmek için yatağın içinde iki kere dönmek istediniz ve gerindiniz,kocanız hemen karışsın işe.”Hadi geç kalacağız daha kahvaltı edeceksin. Koş çişini yap,yüzünü yıka” dese nasıl da sever ve daha bir bağlanırsınız ona değil mi?O saatten sonra her istediğini yapmak için yararsınız kendinizi….

Saçlarınız uzunsa anne veya kocanız tarasın gene çekiştire çekiştire….Sonra da kahvaltıya oturmalısınız. Kahvaltı günün en güzel zamanıdır. Gün kahvaltı ile başlar. Kalkar kalkmaz karşılaştığınız olumsuz davranışları unutmaya hazırsınız ama o da ne tabağın içinde koca bir dilim ekmek ve üstünde istenmeyen reçel. Yanında da koca bardak sıcak süt. Başka bir reçel yemek mümkün değil. Soğuk süt mü seviyorsunuz? Aaaaa,ne ayıp,hiç öyle şey olur mu onlar ne verirse kahvaltıda o yenilecek. Lokmalar, istenmeyen lokmalar olduğu için ağızda büyüyecek. O sırada masada bulunanlardan biri sürekli ağzınızı açmanızı ve sütünüzü yudumlamanızı da hatırlatıyor tabii. Üstelik de “Yemezsen bu akşam sevdiğin diziyi izleyemezsin” “Yemezsen,istediğin elbiseyi almam” diyerek acı acı konuşup bir de tehdit ediyor. “Allahım nereden düştüm bunların eline “diye düşünürken apar topar gırtlağınıza son lokmalar tıkıştırılır,işe gitmek için evden çıkma zamanı gelmiştir.

Hava soğuk,dışarı çıkarken kendiniz giyinmesini bilmenize rağmen hemen anneniz veya kocanız atlasın üstünüze.”Dur,dur sen beceremezsin ben yardım edeyim” desin.Zaten üstünüzde en az dört kat olan giysilerin üstüne palto,kafanıza da sıkıca şapka geçirilmesini ve boynunuza da atkının sarılmasını bekleyin ve sakın itiraz etmeyin. Yoksa sizi giydirenler kaşlarını çatarlar. “Hıııı” derler.

Bu oyun böyle devam eder. Bu oyunu çocuğunuzla oynayın bir gün. Ona” Hadi şimdi seninle rolleri değişelim. Bütün gün ben çocuk ve sen anne ol” deyin. Onun iyiliği adına yaptığınız ama ona hiç de iyi gelmeyen davranışlarınızı bir tiyatroda gibi izleyin.

Çocuğunuzla kurduğunuz iletişimin %80 inin emir cümlelerinden olduğunu hayretle göreceksiniz.

Çocuklarımızla kurduğumuz iletişimde onları birey olarak değerlendirmeliyiz. Onlar bizim kuklalarımız değiller. Evet onların dünyaya gelmelerinde payımız var ama bunu onların burunlarından getirmeye hakkımız yok.

Büyükler çocukluklarını ve çocukça şeyler yapmayı unutuyorlar. Ayıp nedir bilmeyen, kikirdeyen, sevmezse sevmediğini söyleyen, seviyorsa ”seni seviyorum” diyebilen,duygularını anlatan mutlu çocuklarımıza bunları yapmamaları için baskı uyguluyoruz.Üstelik de bunu gene onların iyiliği için yapıyoruz. “Ayıp”, “Her yerde gülünmez” “ Sakin ol”, “Sen karışma”, “Sen anlamazsın”,”Daha çocuksun,aklın ermez” cümleleri ile de onları hayata hazırlıyoruz. Pısırıklaştırıyoruz.

Bırakın bağıra çağıra şarkı söylesinler. Çocuğunuz şarkı söylerken iki kaşık alın elinize tempo tutun,bağırarak katılın ona şarkı söyleyin.Şarkı özellikle bağırılarak söylenirse inanılmaz keyif verir. Bırakın yalın ayak dolaşsın. Siz de atın ayakkabılarınızı ve tadını çıkarın. Bırakın size hayallerini anlatsın.Ona yalancı demeyin ve siz de hayallerinizi anlatın.Hayalleri olmayan insanın gerçekleri de olamaz bunu aklınızda tutun. Arada sırada siz de yemek yerken döküverin üstünüze ne olur. Bunlar değil dünyanın sonunu getiren.

Çocuklarınızı sürekli kollamaktan ve eleştirmekten vazgeçin,onların anlayışa ve sevgiye ihtiyaçları var.

“İnsanların evli olduğunu nasıl anlarsınız?” diye 8 yaşındaki bir çocuğa sordukları zaman aldıkları yanıt şu olmuş:” İki farklı kişinin aynı çocuğu azarlamasından ,bu iki kişinin evli olduğunu rahatlıkla anlayabilirsin.”