Okul öncesi çocuklar neden bağırırlar? Bu soruya yanıt olarak “canları öyle istedikleri için” desem sizi tatmin eden bir yanıt olur mu? Olmaz değil mi? Peki o zaman başka bir yanıt vereyim:”Sizden öğrendiği için” Yoksa bu yanıt daha mı kötü oldu… Olabilir ama doğru. Bakalım “şu çocuklar” neden bağırıyorlarmış….

Yeni doğdukları zaman ihtiyaçlarını zamanında anlayamayarak geciktiriyorsak, bağırmaları için gereken koşulları hazırlıyoruz demektir. Yenidoğmuşun elini omzumuza atarak,bize “bak güzelim,şimdi benim karnım çok aç ve sen burada oturup çene çalıyorsun” yada “altım lök gibi ıslandı ve hala değiştirmiyorsun “demesini herhalde beklemiyoruz. O halde bu isteklerini nasıl anlatacak. Bir iki kez vızırdanacak. Baktı ki olmuyor,etrafta onu anlayan yok, avaz avaz bağıracak. Bağırınca çağrısına cevap alacak. Her zaman söylediğim gibi, gene biz, farkında olmadan çocuğumuza bağırmayı öğretmiş olacağız. Kullanabilecekleri ses tonunu keşfettikten sonra ise inanılmaz mutlu olacaklar ve her fırsatta bu silahı ateşleyeceklerdir.

Bilerek veya bilmeyerek eline verdiğimiz bu bağırma silahını elinden nasıl alacağız yaşı ilerleyince. Zira artık çığlıkları ortalığı kasıp kavurmakta ve bizi de herkesin içinde zor durumda bırakmaktadır. Ortada bir sorun olduğunu düşünüyorsak,çözmek için, bu sorunu neyin yarattığını bilmemiz gerek. Ne zaman bağırdığına dikkat edelim.Genellikle kendisi ile ilgilenilmediğini düşündüğü zaman bunu yapıyordur. Siz bir arkadaşınızla konuşuyorsanız illa kendisi ile konuşmanızı isteyerek,önce sizi itip kakar,sonra da bağırır. Sakın siz de bağırmayın. Konuşmanın çözüm olduğunu bağırarak anlatamayız. O anda başkası ile konuştuğunuzu ve sabırla sizi beklemesi gerektiğini söyleyin ama daha arkadaşınızla konuşmanızın ilk cümlesi biter bitmez ona dönerek ”şimdi kulaklarım senin” demelisiniz.Kendisinin de dinlendiğini ve değer olduğunu algılayan küçüğünüz daha sonraki davranışlarında bunu hatırlayacaktır. Eğer hatırlamazsa,siz gene aynı davranışı tekrar ederek bunun bir alışkanlığa dönmesini sağlayacaksınız.

Çocuğumuza ayırdığımız zamanla doğru orantılı olarak çocuklarımızın da hırçınlıkları azalır demek pek doğru olmayacak. Evet, tabii ki onlara zaman ayırmalıyız ama bu zamanı nasıl değerlendirdiğimiz de önemli. Birlikte oyun oynamalı,iş yaparken bizimle sorumluluk almasına dikkat etmeli,istediği hikayeyi okumalı,sinemaya gitmeli,birlikte televizyon seyretmeliyiz. Hayatı onunla paylaşırken de dikkat etmemiz gereken adımlar var. Hayatımızı onun hayatının üzerine çakıştırmamalıyız. Zira o daha yokken biz vardık ve bizim hayatımız vardı. O halde ona ne kadar zaman ayırıyorsak,kendimize de o kadar zaman ayırmalıyız. Çocuğumuzla oyuna başlarken

http://hausmemel.de/2/kaufen/index.html

,”şimdi seninle oynayacağız ama daha sonra sen kendi kendine oynarken ben de gazete okuyacağım.”demelisiniz.Demezseniz,diyemezseniz ne olur?

Çocuğunuz yaptığı her işte size bağımlı olur.Kendi başının çaresine bakamadığı için kendini ifade edemez ve ağlayıp,bağırır.Bağımsız birey olmasını bilemez,öğrenemez. Önce size iyi gelen bu oyunlar, giderek sizi boğar ve katlanmaya başlarsınız. Oysa çocuklarımız onlara katlanmamız için değil,onlar hayatı keşfederken bizlerin keyif alması için varlar.

Bağırıp çağırmadan isteklerinin karşılandığını öğrenmesinde sayısız yararlar var. Sakin sakin bir şeyler istediğinde de ona bu davranışı için teşekkür etmeliyiz. Ama her sakin istediğinde de mutlaka isteği karşılanmamalı. Sizin de kurallarınız var değil mi?Akşam yatmaya gitmek çocuklar için en zor saatlerdir. Herkes yatmadan neden en küçük olan kendilerinin yattığını bir türlü anlayamazlar.Onlarla konuşarak, akşamları yatma saatindeki kuralları aktarmalıyız. Ama gene de yatmamak için ağlayıp,sızlanırlar. Bu sızlanmaların sonucunda ,oda kapısının açık olması,ışık yanması, anne veya babanın onunla birlikte yatması gibi tavizler verilir. Tabii ki odasının kapısını aralık bırakabiliriz,koridora küçük bir ışık koyabiliriz,tek masal okuyabiliriz ama hepsi bu kadarla kalmalı. Yatma saatinde sesine en güzel melodileri de eklese yatması gerektiği kendisine hatırlatılmalı. Tam tersi bağırıp çağırdığı zaman da sakince bu işin her gece olduğu ve olmaya da devam edeceği gene hatırlatılmalı.

Çocuğunuz bağırmayı öğrenmiş ve bu davranışı da sürdürmekte kararlı görünüyorsa,bağırmaya başladığı zaman önce bunun yanlış olduğunu ve duygularını tanımlamasını isteyin.Olmuyorsa kulaklarınızı ellerinizle kapayın veya oradan ayrılın. Ama bunu yaparken vücut diliniz de aynı şekilde bu işten hiç de hoşlanmadığınızı göstermeli.

Zaman zaman çocuğunuzla bağırma oyunu oynamayı deneyin.Bir odaya birlikte girin,kapıyı kapatın ve “Kim daha çok bağıracak” dedikten sonra koyverin kendinizi.Birlikte bağırın ve mutlu olun.(Hatta bu sırada el ele tutuşup zıplayabilirsiniz bile.) İçinizde bastırdığınız tüm öfkelerin,bastırılmış duyguların, sizden çıkıp gittiğine tanık olacaksınız. Ben Anadolu Liseleri seçme sınavından sonra yarım saat bağırıp sesi kısılan bir çocuğu ve ona eşlik eden annesini tanıyorum. Onlara iyi gelmişti. Bunu bir oyun olarak yapın,rahatlayın,size de iyi gelecektir.

İnsan bazen çok kızınca karşısındakine bağırmak ister. Mutlaka sizin de başınıza gelmiştir. Ama biz büyüklerin kendimizi denetleme mekanizmaları çok gelişmiş olduğu için,ayrıca kendimizi ifade edebildiğimiz için de bağırmayız. Peki ama şu etrafımızda gördüklerimiz de ne?Sürekli arabalardan dışarı sarkarak bağıranlar,klakson çalanlar,yöneticiler,memurlar, bunlar da ne?Onlar kendilerini ifade etmesini öğrenememiş olan,iletişim özürlüler. Anneleri onlara sakin sakin bir şey istedikleri zaman daha kolaylıkla elde edebileceklerini,sevileceklerini ve bir değer olduklarını anlatamamış.

Çocuğumuza kendisini ve duygularını nasıl anlatması gerektiğini öğretelim ve bağıran çağıran bireyler olmamaları için örnek olalım.Ne kadar kolay değil mi?