Tatil, yan gelip yatmak demek değildir. Tatil, günlük tekdüze yapılan işlerin, yaşanan sıradan olayların dışına çıkmaktır. Az kitap okumaktan şikayet edenler çok kitap okuyacakları yerlere tatile gidebilirler.Az hareket etmekten şikayet edenler ise daha çok hareket edebilecekleri yerleri seçebilirler. Oysa tatil  denilince yan gelip yatmak anlaşılır. “Oh! 15 gün iznim var, hiç bir şey yapmadan yatacağım” diyenler tatili değil de ölü taklidi yapmayı seçiyorlar demektir.

Orta yaşın üstünde olan bizler sekiz senedir, Kuşadası, Davutlar köyünde yer alan Natur- Med’e giderek orada tatil yapıyoruz. Bunun herkesin algıladığı tatille bir ilgisi yok. Tam 12 kız kocaman bir minübüse doluştuk ve yollara düştük. Gülüşerek,konuşarak ve nasıl aç kalacağımızı tartışarak yol üzerindeki bir yere girerek karnımızı doyurduk. Sabah başlayan yolculuğumuz akşam üstü Davutlar köyünde sona erdi.

Tatildeyiz ya sabah  saat 06.00 da kalktık ve yürüyüşe gittik. Yürüyüş tam bir saat sürüyor. Orman yürüyüşü tabii ki çok daha yararlı ama ben ormana  gitmiyordum. Çıkışı çok dik bu nedenle ben  düzlükte ve portakal bahçelerinin arasında tam  bir saat gidip geldim. Gelir gelmez öyle yatağa yapışmak yok. Hemen havuza giriyoruz. Havuzsa öyle dandik sulu havuz değil. Silisyum oranı çok yüksek  olan bir kaplıca suyu.Türkiyenin  hiç bir yerinde yok. Havuzdan sonra nefes terapisi var. Ben terapinin sonunda bir uyuyorum ki, o kadar olur. Rivayete göre horultum duyuluyormuş. Bence uyduruyorlar. İskemle tepesinde uyunur mu hiç? Nefes terapisinden sonra gene yatak yüzü görmek yok. Tesisin içinde beyaz bornozlu bir sürü tip karınca gibi koşturuyor. Kimi masaja ,kimi kolonterapiye, kimi PPT’ye  kimi oksijen+ ozon tedavisine, kimi de gene sıcak ve soğuk havuzlara veya pilates yapmaya. O kadar çok koşturmaca var ki biz 12 kız birbirimizi ancak yemek saatlerinde görebiliyorduk. Akşam saatlerinde de yemekten önce bir saat süren bilgilendirici dersler var. Yemekten sonra da herkes perişan bir halde odalarına kapanıp, uykuya çekiliyordu.

Sabah 06.00 da kalktığımızı söyledim ama sözün gelişi öyleydi. Saat 06.00 dan çok önce 03.00 de bir horoz başlıyordu bağırmaya. İkinci günü, aslında üç horoz olduğunu anladık. Sorun horozların ayrı bahçelerde olmasıydı. Sonuç olarak her horoz kendi  çöplüğünde öterek bizi uyandırıyordu. Hani bizler orta yaşlardayız ya, uyku kaçınca bir daha tuturmakta zorlandık. Horozun çok karısı olduğuna ve onların da tembel olduğuna karar verdik. Zira horoz  kümesi uyandırmak için kendini paralıyordu. Ben üçüncü gün horozdan çorba yapmayı önerdim ama hiç de kabul görmedim. Döneceğimiz gün gök delindi. Nasıl şimşekler çaktı ve nasıl gök gürledi ve yağmur yağdı, o kadar olur. Fakat kahraman horoz gene deliler gibi öttü.

Dönerken, giderken yaptığımız şamatayı yapamadık. yorgunduk. Ama bir haftadır yediğimiz otların acısını çıkarmak için köfteciye girdik. Doktor Yaşar duymadan tatlı bile yedik. Tatlı çok zararlı. Tatlı yiyeceğine insan, baldıran zehiri içmeli. Ama şurası da bir gerçek ki tatlı insanı mutlu ediyor. Çok mutlu olduğumuz ve memnun kaldığımız bu tatili her yıl olduğu gibi gelecek yıl da tekrar etmeye karar verdik ama bir planımız var; yüzleri az da olsa gülsün diye çalışanlara ve yöneticilere  de kaymaklı ekmek kadayıfı yedireceğiz.Belki seratoninleri artar da tebessüm ederler.[youtube id=”UEgVw2VINtw” width=”600″ height=”350″ autoplay=”no” api_params=”” class=””]