“Niye yazmıyorsun?” bu soruyu soran o kadar çok arkadaşım var ki. Neden yazmıyorum biliyor musunuz, mutlu değilim de ondan. Etrafıma bakıyorum da hiç kimse mutlu değil. En karanlık zamanlar şafak sökmeden önceki zamanlardır ama şafağın ne zaman sökeceği meçhul. Şafak sökene kadar bizde şafak atacak. Umutsuz değilim. Hem de hiç değilim. Özgürlüğü tatmış vatandaşlar olarak şeriata teslim olmayacağımızı düşünüyorum.

Üç senedir televizyonda haber izlemiyorum. Gazete okumuyorum. Sadece Ipadde bazı yazarları ve gazeteleri okuyorum. Kitap okuyorum. Kendimi bildim bileli sevdiğim bir iş olan okumaya adıyorum kendimi. Az kaldı bu dünyadan gitmeye ama öğrenmeye doyamıyorum. Okuduklarımı paylaşıyorum. Polisiye film izliyorum. Polisiye filmleri izlerken işin içine giriyorum. Bir daha varsa dünyaya gelmek

, mutlaka kriminal polis olmak isterim. Romantik filmler izliyorum. Bir bardağın bile kırılmadığı filmler.İnsanların aşık olduğu, birbirine ihtiyaç duyduğu filmler bana iyi geliyor. Böyle bir dünya da var yani. Şu anda içinde bulunduğumuz hoyrat dünyanın tam tersi olan dünyalar.Kendime dünyalar kuruyorum.

Ah-vah edenlere çok kızıyorum. Ah vah edilecek bir durum yok. Hareket etmek gerek. Nasıl hareket edilir? Bir STK da çalışarak. Kızlara burs vererek.Kendimize yakın bir partide yer alarak. Kimseye bok atmayarak.Doğru bildiklerimizi, bakkal, çakkal, şöför, berber, sucu herkese anlatarak. Kıç üstü oturup, faceden tıklayarak olmuyor bu işler. Kızmayın.

Hiç bir şey bugün veya bir haftadır olmuyor ki. Türkiye 72 senedir bir kıskacın içinde. “Bize bişey olmaz abi” diyerek bu günlere geldik. Şimdi de “Sana ne vereyim abi?” noktasındayız.

Sakin olmalıyız diye düşünüyorum. Sakin ama akıllı. Mantıksızlık, yalan, üçkağıt, tehdit, kaba güç, bir süre kazanırmış gibi görünse de akıl her zaman sonunda galip gelir. Köle olmak, biat etmek insanların fıtratında yok. Şu anda kafası çalışan insanları aşağılayarak veya tusak ederek sindirmeye çalışıyorlar ama, demek ki bunları yaşamak gerekiyormuş. Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece karga kovalamadığını, NUTUK denen başyapıtı iyice bellemek gerekiyormuş. Bence kurtuluş savaşını, Çanakkale savaşını yeniden öğreniyoruz. Oysa bizim bunları belleyip belletmemiz gerekiyordu. Neyse, hiçbir şey için geç değil.

Bu aralarda dediğim gibi kendime bir dünya yarattım. Çok işim var.Başımı kaşıyacak vaktim yok. Bütün bu uğraşların içinde izlendiğimi hissediyorum. Yok canım öyle değil. Annemin ve cici annemin beni izlediklerini düşünüyorum. Yukarıdan bana bakıyorlar. Geçen hafta içinde çok kar yağdı. Kıçımı kırmamak için dışarı çıkmadım ve bu arada yeniden bezik oynamaya başladım. Harika. Bezik’i bana cici annem öğretmişti. Her gece oynardık. Hesap yaparsın, kağıt sayarsın, kazanmaya odaklanırsın, zamanın nasıl geçtiğini anlamaz insan. Her gece bezik oynarken kafamı yukarı kaldırıyorum ve cici anneme selam gönderiyorum.

İflah olmaz bir iyimser değilim ama çözümlerin olabileceğini ve diyalektiğe göre her şeyin zıttının kendi içinde barındığını biliyorum. Hayatın içinde ölümün, kötünün içinde çirkinin, tezin içinde antitezin, kötülüğün içinde de iyiliğin  olduğuna inanıyorum.

Siz de inanın.