Dişim ilk kez ağrıdığı zaman 12 yaşındaydım.Kars’ın Kızılçakçak ilçesinin Şahnalar köyündeydim.Orada,12 yaşında bir kız olduğum için,vatani görevimi yapmıyordum.Babam askerdi. Tabur komutanıydı. Ben de yaz tatilimi geçirmek için oradaydım. Rus sınırında bir köydü Şahnalar.Aras çayının yanında 10 haneli bir köy.Dişim ilk kez Aras çayının kenarındaki Şahnalar köyünde ağrıdı.Ağrıyan dişime bir-iki gün aspirin koydular ve sonunda beni Kars’a götürmek zorunda kaldılar.Beni babam Kars’a götürdü ama o dişçiye girmedi.Üvey annemle birlikte,sanırım hem dişçi, hem sünnetçi ve arada da baytarlık yapabilen bir doktorun muayenehanesinden içeri girdik. Kiminle mi? Üvey annemle işte. Ortalığın gerçekten çok pis ve loş olduğunu iyi hatırlıyorum. Kara bir sandalyeye oturdum. Teknik gelişmemiş olduğu için ve de zaten gelişmiş olsa bile oralarda o zamanlarda bundan haberdar olmak zor olduğu için dişçinin aletleri de enteresandı. Ağzıma giren aletler kocamandı veya bana öyle geliyordu. Ama dişimi oymak için eline aldığı matkap büyüktü ve hızı yavaştı. Zira dişçi onu çalıştırmak için ayağıyla bir mekanizmayı harekete geçiriyordu.Doktorun ayağı yorulunca veya dalınca,hızı azalan matkap beni dilim dilim diliyordu. Tabii ki ben de rahat durmuyordum. Zira canım çok ama çok acıyordu. Tedavi o denli azap verdi ve ben o kadar inleyip sızladım ki,açık duran kapıdan üvey annemin oturduğu sandalyeden yere kaydığını ve bayıldığını gördük. Üvey annem benim çektiğim acıya dayanamamıştı. İşte bu ilk dişçi ile tanışmam.

Yatılı okuldayım ve gene dişim ağrıyor. Bir sabah kalktığım zaman kızlar yüzüme bakıp bakıp gülüyorlar. Meğer suratım şişmiş ve de yamulmuş. Hemen çene altımdan bir eşarp bağladım. Tavşan kardeş gibi dolaşıyorum. Müdür yardımcısı beni gördü ve her zamanki gibi maskaralık ettiğimi düşündü ama bu kez dişim yüzünden maskara olmuştum. Yanıma iri yarı bir hizmetliyi verdiler ve beni diş okuluna gönderdiler. Meğer dişimin apsesi dışarıya vurmuş. Çene altımda bir lira kadar sarı bir yuvarlak. Beni oraya götüren hizmetlinin başımı sıkıca tutması sağlandıktan sonra çene kemiğimin altına dışarıdan bir bıçak attılar ve apseyi boşaltarak diren koydular. Okulda 2 gün direnle dolaştıktan sonra gene diş okuluna gönderildim ve dişim kanırtılarak çekildi. O zamanlar öyle her iş için morfin kullanmak yok. Zaten olsa da iğneler kocaman ve acayip acıyor. Çekilen dişin acısı geçiyor ama iğne yerlerinin acısı kalıyor.

Diş etlerim çekiliyor. Onarılıyor. Canım acıyor. Diş etlerim tedavi amaçlı yakılıyor veya kesiliyor. Canım acıyor.

Böyle böyle ben de büyüyorum.

Oğlumu doğurmayı beklerken dişlerim çok da kötü durumda değildi. Yani hala ağzımdaydılar. Doğuma yakın dişlerim hariç her şey yolundaydı. Tüm vitaminlere ve iyi beslenmeme rağmen oğlum vücudumdaki kalsiyumu çekerken beni en hassas yerimden vurmuştu: Dişlerimden. Sonuçta oğulcuğum doğdu ve de ben dişçinin koltuğuna oturdum. Ama işler değişmişti.Makinalar hızlı.Bu hıza hangi diş dayanabilir ki.Gitti. Üst dişlerime uzuuuun köprüler oldu,altlar çengellendi falan. Aletlerin seri çalışmasına rağmen ızdırap seri değil….Yavaş ve derinden ve sürekli. O sırada dişçime dedim ki “bunların hepsini çekin ve takmaları takın. Benimle ilginiz kalmasın.” Kabul etmedi tabii ve ben bu günlere geldim.Şimdi dişlerim nerede mi? Beni en çok mutlu eden yerde. Dişçimin ellerinde. Kötü günler için sakladığım alt 3-5 dişimi de aldırdıktan sonra yapılan çakma dişlerimle yaşadığım sorun için doktoruma gittim ve dişlerimi ellerine aldı. Oyuyor,kesiyor ,ne yapıyorsa yapıyor. Ben ise dişçi koltuğunda bile değilim. Hemen doktorumun yanı başında dişlerime ne yapıldığını sırıtarak mutlulukla izliyorum. O dişler benim ama sorunları benden uzakta. İşte bu. 12 yaşımdan beri hayalim olan duruma kavuştum.

Ben bir anne olarak ne ders aldım onu da anlatayım. Oğlumun tüm dişleri değiştikten sonra onu hemen dişçiye götürdüm. Ama gitmeden önce de nasıl bir yere gideceğini,orada nereye oturacağını,ağzına aletlerin neden girmesi gerektiğini anlattım. Hatta gitmeden önce dişçilik oyunları da oynadık. Bir ben dişçi oldum bir o. Sonra da dişçiye gittik. Tabii ki dişler çok sağlıklı olduğu için doktoru baktı ve sadece ağzına su sıktı ve oğlum dişçi koltuğundan oraya aşık olarak kalktı.. Canı yanmamıştı. İkinci gidişimizde doktorumuz, azı dişleri ulaşılamadığından çok iyi fırçalanamadığı için,çürümesin diye ışınla bir uygulama yaptı.

Topical Fluor uygulaması veya Fissür Sealant uygulaması adı verilen tedavi ile çocukların girintili ve çıkıntılı azı dişlerinin üzeri örtülerek,çürüme önleniyor.Sizlerde bu uygulamayı doktorunuza danışarak çocuklarınıza yaptırabilirsiniz. Dişler,yapılan bu uygulamadan sonra gerçekten kolay çürümüyor. Kısaca,çocuklarımızı dişçiyle tanıştırmak için çürüğü beklememeliyiz.

“Dişini fırçala.” Diye emir vermek yerine birlikte fırçalamayı teklif ederseniz diş fırçalamak, paylaşılan her şeyin sevgiye dönüşmesi gibi,sevgiye dönüşür.

Biraz da istatistik bilgilerine göz atalım ve bu konuda ne kadar çok dikkat etmemiz gerektiğini rakamlarla görelim.

Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinin yaptığı araştırma, gençler arasında diş çürüğüne rastlama sıklığında dünya birincisi olduğumuzu ortaya çıkardı. Araştırmada 7 kişilik bir ailenin tüm bireylerinin aynı fırçayı kullanmakta bir sakınca bulmadıklarını da tespit etti.

Belki biliyorsunuz, ülkemizde 40 milyon kişi hiç diş fırçalamıyor. Kişi başına düşen diş macunu tüketimi yılda 80-85 gram. Bu rakam İngiltere’de 480 gram,İtalya’da 270 gram ve İspanya’da 155 gram.Ülkemizde yılda 30 milyon diş fırçası satılıyor.Sonuç,Türkiye’de 4 kişiye bir diş fırçası düşüyor.Bir kişi bir diş fırçasını ortalama olarak 2 yıl kullanıyor.Oysa diş fırçaları 3 ayda bir değişmeli.Nüfusun % 40 ı dişlerini arada sırada fırçalıyor,%26 sı günde 2-3 kez fırçalıyor.Nüfusun %10 u diş hekimine hiç gitmezken,%43 ü ise bir yıldan beri diş hekimine gitmiyor.Oysa gelişmiş ülkelerde yılda 2 kez diş hekimine gidiliyor.

Artık ben istatistiklerin dışına çıktım.Ben dişinin en azından bir kısmını eline alan gillerdenim.

Geçen gün yağmurlu bir havada yürüyüp eve geldiğim zaman telefonum çaldı ve arayan dişçimdi. “Güvem hanım siz şemsiyenin altındaydınız ama sizi protezinizden tanıdım”. Dedi. Benim dişçim hoş adam. Artık dişim yok ya…Onu seviyorum.